18 Aralık 2013 Çarşamba

Sadece sırtlanların sevineceği bir kavga

Hükumetle cemaat arasındaki kavgayı aile içinde annesiyle babası saç saça baş başa girişmiş bir çocuk gibi üzülerek seyrediyorum. Maalesef iki tarafın da dayak yiyeceği, kazananın olmayacağı bir dövüş izliyoruz. 



Eskiden beri samimiyetine inandığım pek çok insanın gönül verdiği, çilelerle büyütülmüş hizmet hareketinin kasetli - savcılı - dinlemeli operasyonların içinde olması oldukça şaşırtıcı. Bu denizlerde yüzmeye başladığınızda hangi akıntının size istikamet vereceğini bilemezsiniz. Rüzgar dinince kendinizi hiç olmamanız gereken bir yerde, kullanılmış ve istemeyeceğiniz sonuçlara vesile olmuş bulursunuz. 

Hizmet ve gönül eri olarak tanınan bazı isimlerin bu manzaranın içinde kimlerle yan yana durduklarına bakmak bile insanı rahatsız ediyor. Çoktan her tür profesyonel propaganda operasyonunun merkezi yapılmış ekşisözlük'ün kudurmuş yazarları, Doğan Medya'nın ince ayar çekme ustası kaşarlanmış operasyon gazetecileri, daha dün Taksim'de salyalar saçarak polise ve her tür kutsala saldıran it köpek sürüsü bugün gülsuyu kokulu,  ağırbaşlılık ve tevazu abidesi insanlarla aynı çerçevede yan yana duruyorlar. Gülmek mi lazım ağlamak mı anlaşılamayan bir durum. 

Birilerini dövmeye kalkmadan da adalet mekanizması işletilemez miydi acaba? Kimsenin onaylamayacağı hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk gibi konular bu savcıların - polislerin önüne geldiğinde yapmaları gerekeni yapmayıp duruma göre beklemek suça ortak olmak sayılmaz mı? Ya süreç farklı gelişseydi, farklı bir konjonktürde bu suçları görmezden mi geleceklerdi? Adaletin tecellisi bu görevlilerin varlık sebebidir aslında, duruma göre yapılacak bir satranç hamlesi değildir. Bu şekilde duruma göre ayarlanmış zamanlamayla hareket etmek bile başlı başına suç değil midir? 


Diğer bir şaşırtıcı durum da ortaya dökülen hırsızlık - yolsuzluk görüntüleri. Bir sürü tanınmış ismin çorba gibi birbirine karıştığı para sayma makineli, Ebru Gündeş'li, ayakkabı kutulu, bakanlı - çocuklu haberler adeta üzerimize kusuluyor. Bugüne kadar adaleti eksiksiz ve kayıtsız - şartsız tecelli ettirmeyi bir türlü beceremedik. Aslında hukuk kuralları çerçevesinde rutin yapılması gereken bir temizliğin birilerinin boğazını sıkma operasyonuna dönüşmesine insan sevinmeli mi üzülmeli mi bilemiyor. 

Öyle görünüyor ki; günün sonunda sonunda sadece kenardan kavgayı alkışlayan sırtlanlarla sıçanların sevineceği günler yaşıyoruz. Aklıma takılan soru şu; olur da bu operasyonların etkisiyle 2015 seçimlerinden sonra Kılıçdaroğlu başbakanlı Bahçeli yardımcılı bir hükumet başa geçerse; topluca teheccüd namazına kalkılan huzur dolusu hizmet yurtlarına, nur yüzlü inanmışların kendilerini unutarak tanımadıkları insanlar için ellerindekilerini verdikleri infak toplantılarına etkisi ne olur? Adanmış ruhların hizmetleri böyle bir koalisyonun yönettiği devlet - bürokrasi mekanizmalarında ne kadar yapılabilir? Benim havsalam bu iki görüntüyü yan yana getirmeye yetmediğinden soruyorum: Tavuk, tikinin kışkırtmasıyla didiştiği çoban köpeğinin gözünü çıkarırsa, başına gelecek ilk şeyin tilki tarafından yenmek olacağını bilmez mi acaba? Ne demeliyiz; tavuğun kafası ancak bu kadar çalışır mı, yoksa onda bizim anlamadığımız bir bilgi olabilir mi? 

Herhalde gerçekte nelerin olduğunu zaman gösterecek, bizim için en doğrusu ne olursa olsun ülkemize ve insanlarımıza hayırlı olsun demek herhalde.